Bir süredir hayatımızda olan ancak yeni yeni ana akıma taşınan bir tehlikeyle karşı karşıyayız: surveillance capitalism yani gözetleme kapitalizmi. Bu terim ilk olarak Harvard Üniversitesi profesörü Shoshana Zuboff tarafından 2014 yılında ortaya atılmıştı. O günden beri artarak ses getirmeye devam ediyor. Surveillance capitalism terimi temelde insanlara ait verilerin piyasalarda dolaşıma sokulması ve bu kontrolsüz dolaşımdan kâr edilen bir sistemi ifade ediyor. Kapitalizmin metalaştırma gücünü Karl Polanyi’nin perspektifinden toprak, iş gücü ve paranın metalaştırılmasıyla, yani bu kavramların parayla alınıp satılır hale gelmesiyle, insanlara ait kişisel verilerin ve insanların internet üzerinde yaptıkları her hareketin kâr getiren birer meta haline gelmesi bu dönüşümün güncel ve son halkasını oluşturuyor. [1]
Demokrasi ve insan hakları ise bu hızlı dönüşümü takip etmekte geçtiğimiz son 10 yılda yetersiz kalı. Bugün ise konu her ne kadar ana akım tartışmalara girmiş olsa bile güçlü bir aksiyon alınmış değil. İnternet ve sosyal medyanın insanlara kişiselleştirilmiş alanlar ve deneyimler sunması bu platformların karşısında durmayı zorlaştırıyor. Zira sosyal medya platformları birer araç olmaktan ziyade kendi içlerinde farklı sosyal ilişkileri ve anlamları barındırıyor. Şu an geldiğimiz noktada büyük teknoloji şirketleri ile toplumun geri kalanı arasındaki asimetri, ilk sanayi toplumlarında olduğu gibi üretim araçlarına sahip olup olmamaktan değil, anlam yaratma araçlarına sahip olup olmamaktan kaynaklanıyor denebilir. Shoshana Zuboff 2019 yılında The Guardian’a verdiği röportajında bütün bunlara ve bundan sonra neler yapılabileceğine değiniyor. [2]
“Gözetleme kapitalizmi insan davranışlarını veriye dönüştürülebilecek birer ham made olarak ele alıyor.”
Bu tartışmaların çıkış noktasını Zuboff’un büyük bir yankı uyandıran kitabı The Age of Surveillance Capitalism (Gözetleme Kapitalizmi Çağı) oluşturuyor. Zuboff’a göre gözetleme kapitalizmi insan deneyimini davranışsal veriye –yani bir ürüne- dönüştürülebilecek ham madeler olarak ele alıyor. Bu veriler makine zekasının veya insan davranışını daha iyi tahmin edebilecek ürünlerin gelişiminde kullanılıyor. Bu ürünler daha sonra Zuboff’un deyimiyle davranışsal vadeli işlemler piyasasında dönüşüme sokuluyor ve içlerinde Google, Facebook gibi şirketleri barındıran dev sektörün akıl almaz seviyede zenginleşmesini beraberinde getiriyor. Asıl tehlike ise bu sektörün temelinde insan davranışlarını gizlice gözetlemenin yatıyor olması. Zuboff’a göre gözetleme kapitalizmi uzun zaman önce basit bir reklam aracı olmaktan çıktı ve Silikon Vadisi’nde ortaya çıkan her yeni girişim ve uygulama tarafından kendiliğinden benimsenen bir sermaye birikim modeli haline geldi. Şimdi ise perakende satış, sağlık, finans, eğlence, eğitim, ulaşım gibi birçok sektörü etkisi altına almış durumda. “Akıllı” veya “kişiselleştirilmiş” sözcükleriyle başlayan neredeyse her ürün ve servis, internet ile çalışan her cihaz gözetleyici ekonomiye hizmet eden birer arayüz olarak işlev gösteriyor. Bu sebeple kontrol mekanizmalarının ne kadar etkili olabileceği bir tartışma konusu.
“Bilgi teknolojilerinin yaptığı, dünyada meydana gelen her şeyi bilgiye dönüştürmek.”
Kişisel verilere yönelik bu “işgal” hareketi Zuboff’a göre kolonyal işgalcilerin yerel halkların arazi ve üretim güçleri üzerinde hak iddia etmesinden pek farklı değil. Bu bölgelerde önceden piyasalarda alınıp satılmayan ürünlerin sömürgeciler tarafından pazar ortamına sokulması gibi, Google kurucu ortağı Larry Page’in yaptığı da aslında önceden fiyat biçilmemiş insan deneyimi ve tercihlerini piyasada alınıp satılan ürünlere dönüştürmek oldu. Zuboff’a göre bilgi teknolojilerinin aralıksız olarak yaptığı dünyada meydana gelen her şeyi bilgiye gönüştürmek. Burada üç anlaşmazlık ortaya çıkıyor. Bunlardan ilki bilgiye kimin sahip olduğuyla ilgili. İkincisi otoriteyle, yani bilgiye kimin sahip olacağına kimin karar verdiğiyle ilgili. Üçüncüsü ise bu otoritenin temelindeki güç ile, yani bilgiye kimin sahip olacağına karar verenin kim olduğuyla ilgili. Zuboff’a göre gözetleme kapitalizminin aktörleri geçtiğimiz 15-20 senede bu ilişkileri belirledi ve bilgi ve öğrenme hakkı üzerinde hakimiyet kurmuş oldu.
“İronik bir şekilde, kişisel hakları tahribata uğratan teknolojik hizmetler kullanıcılara “kişiselleştirilmiş” birer deneyim olarak sunuluyor.”
Shoshana Zuboff’un aktardığına göre gözetleme kapitalizminin yeni rotası bireylerden ziyade toplumun tümüne yönelik. Bugün önemli olan yalnızca insanlara ait verileri yönetmek değil insanların hareketlerini, eylemlerini yönetmek. Zuboff, piyasalar tarafından topluma yöneltilen bu “darbe”yi Truva Atı’na benzetiyor; zira her ikisi de büyük bir yanılsama barındırıyor. Bu sistem içerisinde ironik bir şekilde kişisel hakları tahribata uğratan teknolojik hizmetler kullanıcılara “kişiselleştirilmiş” birer deneyim olarak sunuluyor.
Vurgulanması gereken bir diğer nokta ise bütün bunların insanların cehaleti veya tembelliğinden kaynaklanmadığı. Zuboff’a göre gözetleme kapitalizminin mekanizmaları gündelik ihtiyaçlarımızı karşıladığımız, sosyal bağlar kurduğumuz, eğitim ve sağlığa ulaştığımız platformlara entegre olduğundan bu mekanizmaları reddedip yaşamaya devam etmemiz oldukça zor. Öncelikle yapılması gereken ne ile karşı karşıya olduğumuzu adlandırmak ve bu tartışmaları politik düzleme taşımak. Özellikle genç kesimde konuyla alakalı farkındalık oluşturmak ve aşamalı olarak kamuoyunun algısında değişiklik yaratabilmek çözümün başlangıcı olabilir.
Kaynaklar:
[1] Polanyi, Karl. The Great Transformation. (1944).
İlk yorum yapan siz olun