Bir Rögar Kapağından Yaratıcılığa – Rogarji’nin Serüveni
Sanem Özkan, hayatın görünmez detaylarından biri olan rögar kapaklarını, şaşkın ve duygulu yüzlere dönüştürerek bambaşka bir dünyanın kapılarını aralıyor. Yeni kitabı Rogarji ile, sokakların alt katmanlarından yükselen sessiz ifadeleri görünür kılıyor. Onunla, yaratıcılığın beklenmedik yüzlerini ve ilhamın en beklenmedik anlarda nasıl yakalanabileceğini konuştuk.
- 1. Rogarji fikri nasıl doğdu? Bir rögar kapağında bir yüz fark etmek ve oradan yüzlerce karakter yaratmak, sizin için nasıl bir tasarım serüvenine dönüştü?
Bazen ilham, beklenmedik bir anda, gözümüzün hemen önünde belirir.
Bir gün yürürken, yerdeki bir rögar kapağında bana bakan şaşkın bir yüz fark ettim. O an, şehir denen karmaşanın içinde küçük, sessiz bir hikâyeyle göz göze geldiğimi hissettim. Başta yalnızca eğlenceli bir keşif gibi görünse de, o ilk bakış bir kıvılcım yaktı. Her rögar kapağı bir ifade taşıyor, her küçük detay bir duygu fısıldıyordu. Metal yüzeylerdeki vida izleri, çizikler, paslı kenarlar…
Tüm bu izler, sanki hayretle bakan, bazen de sessizce şaşkınlık yaşayan karakterlere dönüşüyordu. Tasarım serüvenim tam da burada başladı.
Sıradan olanı yeniden görmeye ve her bakışta yeni bir yüz yaratmaya…
Başlangıçta küçük eskizlerle başlayan bu yolculuk, zamanla bir günlük ritüele dönüştü.
Grafik tasarımcı refleksiyle, bu yüzleri sade ama etkili çizgilerle yakalamaya çalıştım. Bir çizgi hafifçe eğildiğinde şaşkınlık, bir vida hafif kaydığında utangaçlık oluşuyordu. Günümüzün hızlı, şaşırtıcı, bazen de yorucu dünyasında, Rogarji karakterleri bu duygusal dalgalanmaların küçük, samimi yansımaları oldu.
Ve sonunda şunu fark ettim: Bir rögar kapağında başlayan bu oyun, aslında hayatın kendisine dair çok şey anlatıyordu.
Çünkü bazen en derin şaşkınlıklar, en derin hisler, en sessiz yüzlerde saklıdır.
Rogarji, yerde gizlenen duygulara merakla, hayretle ve biraz da gülümseyerek bakmanın kitabı oldu.
- 2. Yaratıcılığın günlük hayatın küçük detaylarında saklı olduğunu söylüyorsunuz. Peki, günlük hayatın sıradan anlarında bile yaratıcı potansiyeli yakalamak gerçekten mümkün mü? Bir tasarımcı olarak, sıradanı olağanüstüye dönüştürebilmek için nasıl bir bakış açısı geliştirmeli ve bu bakışı nasıl beslemeliyiz?
Kesinlikle mümkün.
Aslında yaratıcılığın en saf hali, tam da orada, sıradanın içinde gizlidir.
Görmek ile bakmak arasındaki fark da burada başlar: Bakan çoktur, ama gerçekten gören çok azdır.
Araştırmalar da bunu destekliyor. Örneğin, 2014 yılında yapılan bir Stanford Creativity Study çalışması, yaratıcı kişilerin çevrelerini daha detaylı ve farklı algıladıklarını, “önemsiz” görünen şeylerde bile örüntüler ve anlamlar kurduklarını ortaya koyuyor. Bu da bize şunu gösteriyor: Günlük hayatın küçük detaylarına merakla ve dikkatle bakmak, yaratıcılığın kapılarını doğrudan aralıyor.
Tasarımcı bakışı ise tam bu noktada devreye giriyor. Bir tasarımcı, sıradanı olağanüstüye dönüştürebilmek için bakışını sürekli “keşfetme” modunda tutmalı.
Yalnızca gördüğünü kaydetmekle yetinmemeli; nesnelerin ardındaki hikâyeyi hissetmeli, rastlantılarda bir düzen aramalı ve küçük detaylarda büyük anlamlar bulmaya açık olmalı.
Örneğin bir rögar kapağındaki çizik, yalnızca bir deformasyon değildir; bir yüzün hayret ifadesi olabilir. Bir çatlamış kaldırım taşı, sadece fiziksel bir kusur değildir; belki de yeni bir tasarımın başlangıç çizgisidir.
İşte sıradanı olağanüstüye dönüştürmenin sırrı: Dünyaya bir çocuk gibi bakmak.
Merakla, yargılamadan ve açıklama çabasına kapılmadan…
Çünkü bir çocuk, bir taşta bir gemi görebilir. Bir tasarımcı da bir vida deliğinde bir bakış, bir pas izinde bir hikâye bulabilir.
Görsel algı eğitimi de bu bakışı güçlendiren önemli bir yöntemdir. Sanatçılar ve tasarımcılar, kompozisyon, denge, kontrast gibi görsel ilkeleri sezgisel hale getirerek, küçük bir formda bile sonsuz kombinasyonları fark etmeyi öğrenirler.
Sonuç olarak, günlük hayatın küçük detaylarına dikkat etmek, yaratıcılığın kapılarını açar. Bu detayları fark edebilen tasarımcılar, sıradan unsurları olağanüstü bir şekilde yorumlayarak dünyayı farklı bir bakış açısıyla anlatırlar.
Bazen kelimeler yetersiz kalıyor. Tam da bu noktada emojiler devreye giriyor; sevgimizi, mutluluğumuzu, öfkemizi ya da üzüntümüzü o küçük simgelerle anlatıyoruz. Yanlış anlaşılmaktan korktuğumuz anlarda bile onların enerjisine sığınıyoruz.
- 3. Buradan yola çıkarak sormak isteriz: Sizce günümüzde insanlar neden kelimeler yerine sembollerle ve ifadelerle duygularını anlatmaya daha çok ihtiyaç duyuyor? Tıpkı Rogarji karakterlerinde olduğu gibi, insanlar da artık hislerini bir bakışla, bir simgeyle ifade etmeyi neden daha güçlü buluyor?
Günümüz iletişim dünyası hız ve yoğunluk üzerine kurulu. Artık her şey saniyeler içinde tüketiliyor; düşüncelerimiz, duygularımız bile anlık paylaşımlara dönüşüyor. Bu hız çağında insanlar, uzun açıklamalara vakit bulamıyor veya bulmak istemiyor. İşte bu noktada semboller ve ifadeler, duyguları doğrudan, hızlı ve evrensel bir şekilde iletmenin en etkili aracı haline geliyor.
Psikoloji araştırmalarına göre, bir mesajın etkileyiciliğinde sözlü içerik yalnızca %7, ses tonu %38, beden dili ise %55 oranında belirleyicidir. Yani duygularımızı aslında kelimelerden çok, yüz ifadeleri ve işaretlerle aktarırız. Emojiler, bu evrensel beden dilinin dijital bir yansımasıdır. Bir küçük kalp, bir kahkaha simgesi ya da gözleri dolmuş bir emoji; bazen uzun cümlelerin taşıyamayacağı yoğunlukta bir duyguyu bir anda ifade edebilir.
Rogarji karakterleri de tam olarak bu ihtiyaçtan doğuyor: Onlar söz söylemeden duyguları aktaran küçük yüzlerdir. Her biri bir duygu frekansında titreşiyor: şaşkınlık, hayret, sevinç, utangaçlık, hayal kırıklığı… Ve hepsi sadece birkaç çizgiyle bunu yapabiliyor.
Günümüz insanı için bu görsel dil güçlü bir sığınak oldu çünkü:
- Duyguları sadeleştiriyor.
- Anlaşılma kaygısını azaltıyor.
- Hızlı ve evrensel bir iletişim sağlıyor.
Aynı zamanda semboller, kelimelerin taşıyamadığı duygusal yoğunlukları da üstleniyor.
Bir bakış, bir çizgi, bir simge… Bazen yüzlerce kelimenin anlatamayacağı kadar net bir his bırakıyor karşımızdakine.
Bu yüzden Rogarji karakterleri sadece bir tasarım değil, modern insanın duygularını sessizce haykıran küçük ama güçlü ifadeler bütünü.
Çünkü hisler, bazen kelimelerin taşıyabileceğinden daha ağırdır.
Bir göz kırpması, küçük bir gülümseme simgesi, bir şaşkın yüz…
Modern çağda hızla akan iletişimde, küçük bir simge bazen bir paragraftan daha çok şey söyler.
Rogarji’ler de bu evrensel dili kullanıyor:
Sözsüz bir şekilde hepimizin duygularına dokunuyorlar.
“Rogarji” kitabı ile ilgili detaylı bilgi edinmek ve satın almak için:
İlk yorum yapan siz olun