Günün her anı elimizin altında olan teknolojik araçlarımızın siz bu yazıyı okurken bile her adımınızı takip ediyor oluşu, içinde bulunduğumuz dijital döneme dair en bilindik şey olmakla birlikte hem en çok göz ardı edilen hem de en dikkat edilmesi gerekilen unsurlardan biri. Sosyal medya platformlarında bile bir tartışma konusu haline gelen ve aslında bizzat kendi eleştirisini, en çok da eleştirdiği düzlemde görebildiğimiz ‘sosyal ikilem’ kavramı artık tehlike yaratacak bir boyutta bizi etkiliyor olabilir. Gelin bu kavramın derinliklerine beraber göz atalım…
‘Social Dilemma’ adı altında deneyimlediğimiz olgu aslında sosyal medya kullanıcılarının dijital platformlarda bir ürünün tüketicisi olduğunu düşünürken, o ürünün kendisi haline gelmesi olarak tanımlanabilir. Gün geçtikçe artan bu platformlar, her ne kadar uzak kalmaya çalışsak da güncel kalmak ve içerik öğrenmek adına bizi içine çeken ve günümüz teknolojisinin takibini sağladığımız yeni dünyalar haline geldi. Çoğunu ücretsiz bir şekilde aldığımız bu hizmetlerin ise esas amacı her sektörde olduğu gibi devamlılık sağlamak ve kazançlarını arttırmak. Bunu sağlamak için de çözüm yolları tabii ki kullanıcıların aktifliğini ve sayılarını arttırmaktan geçiyor; bu şekilde de aslında arzu edilen ‘ürün’, kullandığımız platformlar değil bizler oluyoruz.
Sosyal medya platformlarında da bu şekilde içeriye dönük eleştiriler görmek mümkün.
Güncel olarak bu konuya en son dikkat çeken yapım Netflix’de yayınlanmış olan ‘Social Dilemma’ isimli belgesel. İzleyiciler ve sosyal medya analistleri tarafından da çok konuşulan bu yapım, kavramın hayatlarımıza girişini eski Google ve Facebook çalışanlarının anekdotlarıyla birlikte analitik veriler ışığında izleyicilere sunuyor ve aslında bir yardım arayışı niteliği taşıyor. Belgeselde de bahsedildiği üzere kullanıcılar, ilgilerinin bu platformlarda olmadığı zaman aralıklarında algoritmalar tarafından bildirimler ile sürekli uyarılırken; şirketler bu şekilde tüketiciyi vazgeçilmez bir pazarlama kanalı haline getiriyor. Eski Facebook yöneticilerinden Chamath Palihapitiya ise bu bağlamda kullanılan ‘like’ ve ‘comment’ butonlarının kullanıcılara ‘dopamin yüklemesi’ sağlaması adına geliştirildiğini fakat bu içeriklerin amacından sapıp, kullanıcılarda beklenti yaratarak psikolojik olarak yıkımsal sonuçlar verdiğini ekliyor. Halbuki suçlanan sosyal medya araçları dışında insanlığın başka etkenler tarafından değişen algı ve seyri tartışılmıyor.
Bu algı değişimlerinin en büyük etkenlerinden biri yanlış içerik üretimi olabilir. İnternet üzerinde maruz kalınan içerik sayısı her geçen gün artıyor ve bu içeriklerin doğruluğunun tespiti bile hayli zorlaşmış iken, tüketiciyi sadece sosyal medya hesaplarında görülen beğeni sayılarının getirdiği psikolojik değişim ile sorumlu tutmak da doğru bir tutum olmuyor. Platformlarda yapılan en ufak değişimler artık globalde milyonlarca insan tarafından görülebiliyor ve bu doğrultuda yanlış içerik üretimi, sosyal medya hesaplarındaki beğeni sayılarının yarattığı psikolojik etkilerden daha büyük problemlere yol açıyor.
Bahsedilen ‘tehlikeye’ karşı bu bakış açısı her zaman doğru mu?
Sosyal ikilem, hayatlarımızı negatif olarak etkilediği ve bizi içine hapsettiği noktada elbette ki önüne geçilmesi gerekilen bir problem. ‘Üçüncü bir göz’ tarafından sürekli dijital dünyada izlendiğimiz algısı günlük hayatın yoğunluğu içerisinde akıllara gelmeyen ve ciddiyeti anlaşılamayan bir unsur olarak araştırmacılar tarafından da aydınlatılmaya çalışılıyor. Yapay zekalar ve her geçtiğimiz gün yeni güncellemelerle karşımıza gelen uygulamalar, özellikle gençlerin ilgi odağı halinde ve bu kimi zaman genç nüfusun gelişimini, özgüvenini ve çevresine bakış açısını negatif yönde etkiliyor fakat bu konuya tamamıyla olumsuz bir yerden bakmak da mümkün değil. Bazı analistlere göre sosyal medya ve internet kullanımı son 10 yıl içerisinde gençlerde görülen intihar ve şiddete eğilim oranlarını arttırsa da bu sorunun tek kaynağı içinde bulunduğumuz teknolojik dünya değil. Dünya düzeninde değişen dinamiklerin birey üzerindeki etkinlik alanını arttırması ve bunun getirileri de sayıların artmasındaki en büyük etken. Bu durumda intihar eğilimlerinin artışını tamamıyla sosyal medya kullanımına yormaktansa nihai bir sonuca ulaşmadan kullanım yoğunlukları ve içerikleriyle ilgili de fikir sahibi olmak gerekiyor.
Genç nüfus için teknolojinin gereğinden fazla tüketimi tabii ki takip edilmesi gerekilen bir konu, ancak özellikle salgın dönemiyle birlikte her geçen gün dijitalleşen iş ve eğlence sektörleri için devamlılık ve etkinlik alanının genişlemesi günümüz şartlarına tutunmak ve kalkınmayı arttırmak için bir anahtar konumunda.
‘Social Dilemma’ kavramını birçok yönden inceleyebilecek oluşumuz, toplumda gözlemlenen güncel problemlerin asla tek bir boyuttan analiz edilemeyeceğini gözler önüne seriyor. Dijital tüketimde aşırıya kaçılması hayatın tüm alanlarında sağlıklı sonuçlar vermeyeceği gibi, tüm sosyal medya kullanıcılarını da yıpratacak bir süreç olma niteliği taşıyor fakat bu unsurlara önyargılı ve çekingen bir noktadan bakmak yerine teknolojide sağlıklı ve bilinçli kullanım sağlamak hem bizlerin hem de gelecek nesillerin farkındalık seviyesini yükseltmek adına önemli bir konumda. Bunun için ise uzmanların da önerdiği gibi, çocuk ve gençlerin sosyal medya kullanımlarına belli kurallar koymak, uyumadan en az bir saat önce tüm teknolojik aletlerden uzaklaşmak ve uygulamaların bildirimlerine mümkün olduğunca kısıtlamalar alınabilecek önlemler arasında.
Kaynaklar
https://www.jacobinmag.com/2020/09/the-social-dilemma-review-media-documentary
netflix.com: Social Dilemma
İlk yorum yapan siz olun