Hasan Yeşilgöz, Tunceli’nin Kıl Köy’ünde doğmuş, önce İstanbul daha sonra Almanya’lara göç etmiş ama hiçbir zaman memleketini ardında bırakamamış biri. Memleketini seven ve onu yaşatmak isteyen Yeşilgöz, Dersim’i, büyüdüğü yurdu, anlatmak istemiş.

Bir torunun çok acılar görmüş dedesinin dizinde dinlediği hikayelerle başlayan kitap sanki dedemizin dizinde hikaye dinleyen bizmişçesine devam ediyor. Anadolu’nun, toprağımızın hiç bilmediğimiz hikayelerini okuyoruz. Bu toprakların tek bir millete tek bir kitaba ait olmadığını görüyoruz. Bizden önce onların, onlardan önce başkalarının yaşadığı ve kimi zaman beraberce yaşanan bir tarih söz konusu. Dersim halkının yaşadığı zulümler, onlardan öncekileri yaşatma saygıları, kendi içlerinde yaşadıkları çatışmalar… Haksız yere öldürülen bir adam ve oğlu, asker eşini bekleyen bir kadının çaresizliği, tek partili yönetimin köye getirdikleri ve köyden aldıkları…
Hikayeleri halk ağzı ve bakış açısıyla okumak bir huzur kaynağı, Doğu’da ve geçmişte durumlar ne kadar kötü de olsa ne kadar güzel de olsa günümüz karmaşıklığından uzak, basit. Şu anda yaşamak için geçmişi içimizde taşımamız gerektiğini hatırlatıyor bu kitap.
Vatanımızın gerçek hikayelerini bu topraklarda yaşayan insanlardan öğrenebiliriz ancak. Esma’nın, Berivan’ın, Düzgün Dede’nin hikayelerinden… Kitabın başında bahsedilen torun, bu hikayeleri dinlemek için dedesine adeta yalvarır ve bence bunu yaparken bizi temsil eder çünkü hepimizin içinde atalarımızı bilme, kuşaktan kuşağa aktarılan acı ve tutkuyu keşfetme arzusu yatar. Munzur Şahit Olsun ile insanlığı anlamaya ve kendi soyağacığımızı, köklerimizi araştırmaya can atarken buluyoruz kendimizi.
“Yol cümleden uludur.” diye başlıyor kitap. Yolun ne kadar zor olduğunu anlatabilmek için. Bu kitap da cümlelerle yolu anlatan bir eser. Dersim’in yolunu…
İlk yorum yapan siz olun