İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Arzu Madenli: “Girişimler daha fikir aşamasında markayı da düşünmeli”

Son güncelleme tarihi 24 Ağustos 2023

Arzu Madenli ile Hızlıca ve Zekice Marka Yarat Kitabı Üzerine Söyleşi
  • Bugün Arzu Madenli‘nin Hızlıca ve Zekice Marka Yarat kitabı ile ilgili sohbet etmek üzere bir araya geldik. Sohbetimize şöyle başlamak istiyorum, daha önce kitap yazmamış veya yazma sürecinde olan yazarlarımızın bize genellikle sordukları bir şey var: Nasıl bir rutin izliyorsunuz, nasıl bir disiplinle kitapları yazıyorsunuz? Belirli bir çalışma düzeniniz var mı? Siz nasıl bir süreç izlediniz kitabı yazarken, biraz bilgi alabilir miyiz?

  Tabii ki! Benim aslında kitabı yazışım pandemi döneminin sonlarına denk geldi. Bu kitabı yazarken çok fazla uyarının olmadığı sabah saatlerini tercih ettim. Bölüm bölüm planladım. Bu planlama üstüne bugün bir bölüm bitireceğim şeklinde düşünerek kitabı yazdım. Bu disipline de biraz uyumaya çalıştım. Çoğunlukla da uydum diyebilirim. Aslında kitap yazmak çok aklımda yoktu. Fakat çok fazla pazarlama kitabı var. Bunları okudukça gördüm ki bu kitaplar aslında daha çok pazarlamayı bilenlere hizmet ediyor. Çok fazla bu konuda bilgisi olmayanların bu kitapları okuyup özümseyip buradan bir yol haritası çıkarması ve kendisi uygulaması çok zorlayıcı olacak. Biraz da zaman kaybı olacak, bunu gördüm. Sonra, girişimci camiasıyla da ilişkilerim var. Gördüm ki çok vakit de yok bunları özümseyecek girişimciler çok hızlı ve çevikler çünkü. Dolayısıyla dedim ki ben marka adımlarını anlatacağım. Hızlıca ve Zekice’de aslında çok da bütçe harcamadan marka yaratılacak bir kitap hazırlayayım, bir rehber niteliği taşısın niyetiyle bu şekilde karar verdim. Belki bir boşluğu doldurmuş olabilirim pazarda. Gene yeni bir şey yazacak olanlara da bir boşluğu gözetleyip onu üstüne yazmalarını öneririm.”

  •  Doğru doğru, biz de aslında dediğiniz gibi öneriyoruz. Hangi konulara ihtiyaç var diye düşünmek ve o konularla ilgili de dediğiniz gibi tekrar olmayan özgün bir içerik oluşturmak hem ihtiyaca yönelik hem de boşluk olan alanları dolduracak yazılar yazmak mutlaka faydalı oluyor.

“Literatür var. Çok kitap var, çok araştırmalara dayanan şeyler var. Fakat bunları özümsemek hakikaten zor. Birinin evet dediğine öbürü hayır diyor olabiliyor, bunu araştırmalarla destekliyor. Kafalar karışabilir. Onun için burada biraz daha kendi deneyimimden de yararlanarak pratik adımlar önerdi. “

  •  Şimdi yine kitabınızda başlangıçta da söylüyorsunuz. Girişimciler büyük fikirleri buluyorlar, organizasyonu yapıyorlar. Her şeyi yapıyorlar ama sanki pazarlamayı dur bakalım, sonra hallederiz der gibi bir kenara atıyorlar. Ne demek istersiniz bununla ilgili? Yani kitabımız onları mı hedefliyor ya da hangi noktada pazarlamayı işin içine sokmak lazım?

 “Kitap, girişimini ilk defa kuracak olmayanları hedefliyor. Aslında bu düşünce kafalarında olanları da hedefliyor. Girişimini kurmadan evvel marka yaratma adımlarını da gözden geçirmelerini ben öneririm. Çünkü marka oluşturmak için temel adımları bildiğinizde, doğru planı yaptığınızda çok kaynak harcamadan marka yaratmak mümkün. En azından temelini doğru attığınızda üstüne kat çıkmak gibi. Çok daha yeni yatırım yaptığınızda daha az maliyetli yapacaksınız ve daha hızlı üstüne çıkıyor olacaksınız. Onun için en baştan hatta fikir aşamasında markayı da düşünmek lazım. İlk başta çok ürün düşünüyor girişimciler, çok hizmet ağırlıklı düşünüyorlar. Bunu nasıl ulaştırabileceklerini düşünüyorlar. Aynı derecede önemli olarak da markayı da düşünmeleri önemli. Onun için yazdım aslında ben bu kitabı.”

  •  Aslında en başta dikkat edilmesi gereken şey “Hedef kitlemiz nedir?” sorusu. Bu ürün geliştirirken zaten pazarlama bir tarafa, düşünmeleri gereken bir şey. Ama pazarlama sürecinde de “Biz kimi hedefliyoruz ve bu hedefe yönelik ayrıştıran bir mesajı nasıl vereceğiz?” sorusu girişimci için ilk adım mıdır?

“İlk adım budur dediğiniz gibi. Hedef kitleyi belirlemek ve hedef kitleye ayrışan bir mesaj vermek. İlk başta ismini belirlemeye kalkanlar oluyor. Logosunu belirlemeye kalkanlar oluyor. Fakat hedef kitleyi de çok kabataslak belirliyorlar. Aslında hedef kitlenin birazcık daha detaylı belirlenmesi gerekiyor. İlk başta yaş, cinsiyet, eğitim durumu gibi temel özellikler var. Tamam, bunları belirliyor olabilirler ama peki diğer özellikler? Bu hedef kitle nelerden hoşlanır, hangi sosyal medya kanallarında veya hangi medya kanallarını izler? Daha çok iletişimini nerden kurar? Tatil alışkanlıkları nedir, duyguları düşünceleri nedir? Yetişememe durumu mu var ya da hırsı mı var? Ya da mutlular mı, huzurlular mı? Bunlara kadar aslında ortaya çıkarmak gerekiyor ki siz de farkınızı daha rahat bulabilin. Hedef kitlenizi daha netleştirelim ve dolayısıyla da reklamlarınızı hatta onun öncesinde kurumsal kimliğinizi, isminizi, logonuzu, ambleminizi de hedef kitleyi baz alarak yapabilirsiniz. Bunun bazı hakikaten budur.

Şöyle düşünün: Örneğin bir ürün var, doğa dostu ve gençlere hitap ediyor. Eğer siz hedef kitleyi belirlemeden, çok netleştirmeden bir logo yaparsanız değişik renkler kullanabilirsiniz kendi zevkinize göre. Ama bu hedef kitleyi netleştirirseniz, örneğin doğayı simgeleyen yeşil kullanabilirsiniz veya gençleri simgeleyen daha enerjik bir renk olan turuncu veya sarı kullanabilirsiniz. İkisini bütünleştirebilirsiniz. Gene gençlerin hoşuna giden bir amblem kullanabilirsiniz. Daha dinamik karakterler şeklinde seçebilirsiniz logo karakterlerini. Ama bu hedef kitle baştan belli olmadığı zaman kendi zevkinize göre devam edersiniz. O da aslında hedef kitlede çok fazla etkili olmaz ve sonrasında da yaptığınız yatırımların bir kısmı hakikaten boşa yapılmış olabilir.”

  • Evet değil mi? Hatta kitapta başka detaylar da var. İsmin bulunması veya markayı tanımlarken neleri bilmek gerekiyor gibi…

“Aslında isim bile hedef kitleye hitap edecek bir isim olması gerekiyor. Hani bazen böyle çocukları ve kendisi ile birleşen logolar görüyoruz. Bunlar da olabilir, olmaz değil. Fakat yeter ki melodik olsun, akılda kalıcı olsun, markayı temsil edebilsin. Kolay söylenebilir olsun. Bunlara da dikkat etmek gerekiyor.”

  •  Bir de kurumsal kimlik dediğimiz bir şey var. Bu logo gibi. Bunu biraz tanımlayabilir miyiz? Kurumsal kimlik tam olarak ne oluyor?

“Kurumsal kimlik aslında markanın fiziksel olarak yaratılmasıdır çünkü aklımızda bir ismi var bir de kimlere hitap ettiği var. Kurumsal kimlik bunu şekillendiriyor, fiziksel boyuta getiriyor. Bunun için marka ismiyle başlıyoruz. Logosunu, amblemini, sloganını ve rengini belirliyoruz. Sonra da bu logonun nerelerde nasıl duracağını belirliyoruz. Kartvizitte nasıl durur, sosyal medyada nasıl durur, küçük ekranda nasıl durur gibi sorulara da bakmamız lazım. Çünkü aslında burada çok fazla vakit geçiriyoruz. Küçük ekranlarda. Dolayısıyla eskiden daha detaylı logolar yapılırken şimdi günümüzde biraz daha az detaylı küçük ekranda daha rahat görünen logolar yapılıyor. Burada aslında şunu söyleyeyim, kurumsal kimlik yaratırken evet fiziksel boyuta büründü, ödüyoruz ama burada önemli olan kişisel zevklerimizden arınarak bir girişimci olarak işi kurallarıyla yapmak. Bunun için de freelance grafiker olabilir, bir ajans olabilir, butik bir ajans olabilir daha küçük çaplı. İlk başta logoyu ve kurumsal kimlik çalışmasını bu kişilere yaptırmak daha iyi. Kendimizin yapması eğer bu konunun hakikaten uzmanı değilsek çok amatörce olabilir ve sonradan üstüne bir şey çıkmak da çok zor olabilir. Tekrar baştan yapmak gerekebilir. Onun için ilk başta sağlam adım atmak önemli. Kurumsal kimlik yatırımdır da.”

  • Bir de bazen mesela markaların belli bir sene sonra, on sene yirmi sene ne kadarsa, yenilediğini görüyoruz. Bu kurumsal kimliği daha bir taze gösteren bir şey mi? Ya da gerekli bir şey mi? Diyelim ki 20 yıllık şirketim var. Bir şöyle bir tazelenme filan gerekli mi?

“İyi bir şey gelebiliyor bazen. Çünkü hayat değişiyor, insanlar değişiyor, beğeniler değişiyor, her şey değişebiliyor. Dolayısıyla logoyu da değiştirmek gerekebilir, tazelemek gerekebilir. Yeni bir strateji geliştiriyor olabilir o marka. O markanın o stratejisiyle birlikte logosunu da yenileme gereği duyabilir. E bir de hakikaten çok eski şirketler de var. Dünya üstünde sürekli aynı logoyla idare edemezler. Şöyle düşünün, eskiden büyük harfle kullanılan logolar vardı. Şu anda neredeyse hepsi küçüğe doğru döndüler. Aslında bunun nedeni de küçük harf, biraz daha samimi duruyor ve tüketiciye, müşteriye daha yakın bir imaj veriyor büyük harften. Eskiden daha ‘ben, ben’ derken şimdi müşteriye daha çok öncelik veren markalar oldular. Aslında bu bir strateji değişikliği. Hayat da bu yöne doğru aktı. Dolayısıyla bu değişiklikler zaman zaman gerekebilir.”

  • Bir de tabii yine kitapta da bahsettiğimiz pazarlama planı meselesi var. Baştan, daha kurarken bir pazarlama planı yapmak gerekir mi? Pazarlama planında neye dikkat etmek lazım bir de ondan bahsedebilir miyiz?

“Aslında bizim hedeflerimizi netleştirir pazarlama planı. Yani pazarlama planı olmadan nereye doğru gideceğimizi bilemeyiz. Hani rüzgar nereye götürürse oraya doğru gideriz. Ya aslında atılacak adımları netleştiren ve bu adımlara göre de bir strateji geliştirmemizi sağlayan bir plan pazarlama planı. Her çeyrekte bir yıllık yapabiliriz, beş yıllık yapabiliriz. Çok uzun vadede maalesef yapılamıyor. Türkiye’de de çeyrek bazlı kontrol edebiliriz hedefin neresindeyiz diye. Hedefler değişik olabilir. İlk yıl markamı yerleştireceğim olabilir, ikinci yıl ciromu artıracağım olabilir. Üçüncü yıl kârlılığını artıracağım olabilir. Bunun için bu planın neresindeyim, doğru mu gidiyorum yoksa yanlış mı gidiyorum, bir strateji değişikliği yapmam gerekir mi diye planı da ara ara gözden geçirmekte çok fayda var.”

  • Peki planın hedeflere ulaşıp ulaşmadığını nasıl anlayacağız? Yani büyük bir pazar araştırması yapma bütçemiz yoksa bir pratik yolu var mı acaba?

“Araştırması çok fazla gerekmeyebilir. Bunu aslında biraz birinci yıl hedefimiz neyse o hedefe yönelik bir miktar çevremize sorarak da rakamlara bakarak da olabilir. Yani satışlarımıza bakabiliriz. Yine kârlılığımıza bakabiliriz. Markanın nasıl algılandığını sorabiliriz. Daha küçük çaplı çevresel faktörleri dikkate alarak bir araştırma yapabiliriz. Yani pazarlama planı içerisinde ne zaman ne yapacağım da var. Lansmanını doğru zamanda yaptın mı? Doğru zamanda çıktın mı? Fiyatlandırmamı istediğim gibi yapabildim mi? Buradan kâr edebilecek miyim? Hedeflediğim gibi ayda şu kadar adet satmaya başladım mı? Reklam vermeye ne zaman başlayacaktım, başladım mı, ne zaman başlamam gerekiyor? Bütün bunları gözden geçirmek için bir fırsat aslında pazarlama planı.”

  • Doğru aslında, genel başarımızı da bir yandan kontrol etmiş oluyoruz.

Tabii, gidişatını kontrol ederseniz hani bir yanlışlık varsa bir eksiklik ya da yavaşlık varsa ona göre daha hızlı aksiyon alabilirsiniz.”

  • Doğru. Şimdi birkaç spesifik şey var merak ettiğim yine kitabın içinden.  Bir tanesi şikayetler. Her zaman başımıza geliyor, her ürünle ilgili olabiliyor. Bir müşterimiz şikayetçi olduğu zaman, herhangi bir negatif mesajla bize dönüş yaptığı zaman onun geri dönüşü nasıl olmalı? Hani bunun var mı bir formülü?

“Şimdi aslında çok fazla formül söyleyebiliriz ama. Şunu söyleyeyim, müşterilere ilgi ve özen göstermemiz gerekiyor. Belki herkesi tam olarak memnun edemeyebilirsiniz ama o ilgi ve özeni gösterdiğimizi belirtebilmemiz lazım müşterilerimize. Çünkü müşterinin satın alma yapması kadar doğal bir şeydir memnun olmadığı zaman şikayet etmesi ve bu da çok değerli aslında. Genel anlamda da kendimizde bir eksiklik varsa onu düzeltmek için bir fırsat olarak görebiliriz müşteri şikayetini. Şikayet eden müşteriye de mutlaka cevap verilmeli. Şimdi duyuyoruz sosyal medyada çok sorunlu şikayetler olabiliyor. Çok sevimsiz ifadeler olabiliyor veya marka tarafı da bunu biraz duymamazlığa gelmeye çalışıyor. Bunu mutlaka duymalıyız. Aslında müşteriye mutlaka dokunmalıyız diye düşünüyorum. Müşteri mesela telefonla şikayet etmiş olabilir. Bizim bunu yine telefonla yanıtlamanız doğrusu olur. Müşteri telefon etti, biz ona e-mail attık, yani kanalı değiştirdik. Burada da bir anlaşmazlık olabilir. Onun için müşteri bizimle hangi kanaldan iletişime geçiyorsa o kanal vasıtasıyla müşteriye söylememiz, şikayetini sonlandırmamız önemli.

Ama son zamanlarda daha çok sosyal medyadan şikayet geliyor. Çünkü sosyal medyada olunca insanlar görüyorlar ve şirketler de daha hızlı aksiyon alıyor diye oraya yönlendirmeye başladılar. Şimdi burada da özellikle bu sosyal medyadan şikayet eden müşterilerin bizim direkt mesajla iletişim bilgilerini istememiz daha doğru olacaktır ve verdiği iletişim bilgilerinden sorununu çözmemiz daha doğru olacaktır. Bunun da birkaç tane nedeni var. Niye sosyal medyada çözmüyorum da direkt iletişim bilgilerini istiyorum? Oradan çözüyorum çünkü birincisi bu chat gibi bir yazışmaya gidebilir sosyal medyada. O bir şey yazacak sonra marka bir şey yazacak, anlayamayacaklar yazışarak ve sorunu da tam olarak çözmeyecekler. Birincisi sorunu çözmek için doğru bir kanal değil. İkincisi orada yazılanlar, çizilenler diğer takipçileri tam olarak ilgilendirmiyor olabilir. Üçüncüsü de bu sorunu yaşamayan diğer takipçiler de bu sorunun varlığından haberdar olabilir, bu da markaya karşı biraz soğumalarına neden olabilir. Onun için mümkünse sosyal medya üstünden yazışarak sorun gidermek yerine direkt mesaj yöntemiyle iletişim bilgilerini isteyip ondan sonra çözümlemek her zaman için daha doğru olacaktır.”

  • Bir de yine bununla da bağlantılı olarak müşteri temas noktaları diyorsunuz kitapta. Web sitesi ya da belki mağaza varsa sosyal medya gibi gibi bir sürü şey olabilir ve bununla birlikte çalışanlar, yani şirketin bütün çalışanlarıyla ve temas noktalarıyla diyeyim. Aynı özenle, nasıl bir ses vermek istiyorsa müşterisine, aynı şekilde hitap ediyor olması gerekiyor. Bu da sanki iç iletişimin önemini arttırıyor gibi. Kitapta biraz bahsediyoruz. İç iletişimi özellikle daha küçük şirketler çok gündem olarak almazlar gibi geliyor bana. Diyelim ki on tane, yirmi tane çalışanı var ama zaten bir aradayız hani ne konuşacağız gibi gelebilir. Ama büyük kurumsallar bunu daha çok sanki mesele ediyor, ne diyorsunuz?

“Evet doğru, diyorsunuz ya öncelikle iç iletişim nedir? Ona bir kısaca göz atalım. Aslında çalışan kişiler arasındaki bilgi alışverişinin düzenli bir şekilde sağlanması. Şirketin ortakları, yöneticileri, çalışanları, iş ortakları, hepsinin bu iletişimin içerisinde olması gerekiyor. Hangi konuda birbirlerini bilgilendiriyorlar dersek şirketin hedefleri, amaçları, sorunları, çözümleri, ürünleri gibi konularda birbirlerini bilgilendirmeleri önemli. Şirket küçükse de iç iletişim yapabilir. Sonuçta birkaç tane çalışanı vardır ve o çalışanların bilgi sahibi olması çok önemli çünkü müşteriye temas halinde olacaktır bu çalışanlar. Kafalarında kendi yarattıkları yanlış bir bilgi nedeniyle müşteriye de yanlış veriyor olabilirler. Dolayısıyla şirketin itibarını zedeleyebilir veya yeterli bilgilendirme yapmayabiliriz. Biz satış kanalında mağazamız vardır. Oradaki mağazadaki çalışanları bilgilendirmiş olabiliriz.

Örneğin yeni bir kampanya çıkacağızdır, onu bilgilendirmiş olabiliriz. Fakat şirketin merkezindeki kişiler bu kampanyadan çok haberdar değillerdir. Dolayısıyla merkezi arayan bir müşteri kampanya hakkında bilgi sorduğunda kampanyamız yok diyebilirler. Bunları ben yaşadım bu arada, dolayısıyla bu da itibar zedeleyici ve de satış kaybettirici bir şey. Siz kampanyayı düzenlemek için istediğiniz kadar özen gösterin, orada bir kişinin onu bilmemesi veya iç iletişime yeterli önem verilmemesi kampanyaya da çok büyük destek sağlamaz. Onun için bütün satış kanallarında ki bunlar çağrı merkezi olabilir veya mağazadaki müşteriyle muhatap olan, satışı yapan çalışan olabilir, muhasebenizde çalışan da olabilir. Herkesi bilgilendirmek önemli. Gizli kalması çok önemli olmayan konularda mümkün olduğunca açık iletişimden yanayım.”

  • Hmm, doğru doğru. Peki şimdi yine bir diğer konu ondan da bahsedelim. Artık sonlara doğru gelirken şimdi hikaye anlatıcılığı meselesi var. Uzun zamandır hep konuşuluyor, çok önemlidir filan deniyor ama ben bir marka sahibi olarak bu mevzuyu çözemedim. Yani ben mesela kendi markamla ilgili, ne anlatsam, kimin niye ilgisini çeksin? Bir türlü kafamda oturtamadım. O konuda ne düşünüyorsunuz, baştan mı düşünmek lazımdı acaba?

“Şu anda da yaratabilirsiniz. Sizin hikayeniz çok güzel aslında, ben biliyorum. Şimdi hayatını bildiğimiz, tanıdığımız kişilere yakınlık duyarız öyle değil mi? Yani onların hikayesini biliriz. Sanatçılarda falan da böyledir. Hayat hikayesini bildiğimiz sanatçılara daha yakınlık duyarız, aslında markalarda da böyle. Marka hikayesini bilirsek daha yakınlık duyarız ve de dolayısıyla daha çok alışveriş yaparız. O marka hikayelerde olayı basitleştiriyorlar, karmaşık mesajları basitleştiriyor ve bizim anlayacağımız lisana çeviriyorlar diyebiliriz. Burada hikaye yaratırken hani nasıl yaratabiliriz diyorsunuz ya? Burada birkaç tüyo vermek isterim hikayem yok diyenlere.

Birtakım sorular sorabilirler kendilerine. Diyebilirler ki ‘Ben nasıl bir geçmişe sahibim? Ailem, eğitimim, önceki iş deneyimlerim neler? Ben niye bu yola baş koydum, bu girişimi neden kurdum? Burada eksikliğini gördüğüm konu nedir? Ben bunu nasıl düzelteceğim? Bu fikir ilk ne zaman aklıma geldi ve bu fikirde beni destekleyenler kimler oldu, kimlerle yola çıktım? Girişimi ilk ne zaman, nerede kurdum, sonra nasıl büyütme adımlarını attım? Sevgiyle, tutkuyla yaptığım iş nedir?’ Bunlardan bahsedebilirsiniz. Bir de ‘Şu anda kimlerle çalışıyorum? Hedefim nedir?’ gibi sorular sorabilirsiniz. Aslında bunları bir kâğıda döktüğünüzde hikayeniz de ortaya çıkıyor. Tabii ki biraz da hoş bir dille de yazmak gerekiyor, anlaşılır bir dille yazmak gerekiyor bunu, motamot değil. Bunlar önemli hikaye yazarken.”

  • Markaya hikaye yazarken hani garajda şirketini kuran Amerikalı girişimciler filan tarzı ya da böyle çok enteresan bir şey oluyor sanki. Çok enteresan bir şey olmasına da gerek yok aslında değil mi? Sizin yolculuğunuz aslında hikayeniz oluyor.

“Tabii aslında uzun zamandır düşündüğünüz, bir anda çıkmayan bir konu da olabilir ama mutlaka onun da bir başlangıç noktası vardır. Siz kurumsal hayatta olabilirsiniz fakat kafanızda daima bir fikir vardır. O fikir zaman içerisinde değişir ve sizi kurumsal hayatı bırakıp girişimci olma noktasına getirir. Belki bunu anlatıyor olabilirsiniz. Bu da önemli, çok değerli bunu dinlemek.”

Hızlıca ve Zekice Marka Yarat
  • Doğru, bir de tabii yine bununla bağlantılı marka sahibinin kişisel meselesi var. Yine kitapta söylüyorsunuz,  kurucunun da kendini anlatıyor olması ve sosyal medyasının da şirketi destekleyici olması yani kurucunun kendi görünürlüğü de faydalı oluyor. Girişimcilere ya da marka sahiplerine ne önermek istersiniz o konuyla ilgili, ne yapsınlar?

“Söyleyeyim, eskiden iş insanları çok göz önünde olmak istemezlerdi. Kendileri markanın önüne geçmeyi istemezlerdi. Ancak şimdi günümüzde sosyal medyayı kişiler yönetebiliyor. Dolayısıyla bununla birlikte kendileri de kişisel markalarını oluşturabiliyorlar ve kişisel marka düzgün bir şekilde oluşturulursa yarattıkları markaya da çok katkısı oluyor. Şimdi tanınan, bilinen, inandığı davanın öncüsü, topluma katkıda bulunan bir girişimcinin kişisel markasının yaratmış olduğu markaya da çok etkisi var. Dünyadan örnek verecek olursak Virgin Airlines’ın sahibi Richard Branson. Aslında markasına da çok katkısı var. İki ayrı marka gibi düşünelim ama birbirlerini besliyorlar. Aynı şekilde Bill Gates ve Microsoft. Bill Gates Vakfı, Bill Gates’in bir kişisel markası var ve o Microsoft’ta da katkıda bulunuyor. Türkiye’den bakarsak Silk and Cashmere’in kurucusu Ayşen Zamanpur kişisel markasını çok iyi yöneten kişilerden biri. Dolayısıyla kendi markasına da çok fazla katkıda bulunuyor kişisel markası. Aynı şekilde Nevzat Aydın Yemeksepeti’ne marka olarak çok katkıda bulunuyor. Bunları sayabiliriz. Biz de bunları göz önünde bulundurarak aslında hayat duruşumuzla markamızın duruşu arasında bir ilişki yakalarsak bu konuda başarılı olabiliriz. Ben şunu hep örnek veriyorum, biraz uç bir örnek ama spor yapmayan bir kişinin bir spor markası kurması gibi düşünün. Bu çok samimi gelmiyor ve o zaman kişisel markası girişim markasını tam olarak desteklemiyor ama kendisi bir sporcu, oysa çok iyi spor yapıyor, sürekli yarışmalara katılıyor, seminerlere katılıyor, sporla ilgili birtakım şeyler yazıyor, çiziyor olsa kişisel markasıyla ilgili, bu kurmuş olduğu spor markasına da çok pozitif destek verecektir. Bu önemli diye düşünüyorum.

Aslında marka ve kişisel markanın bütünleştirilmesi önemli diye düşünüyorum. Bir de sosyal medyada kişisel marka yaratmak isteyenlerin gerçekten etkin olması önemli. Günümüzde artık bunu önermemiz gerekiyor. Ben sosyal medyada çok görünmek istemiyorum işte utanıyorum, çekiniyorum diyen birçok kişi var. Maalesef ki sosyal medyada görünür olmak gerekiyor. Fakat nasıl, hangi sosyal medya kanallarını kullanacağım, önceliği neye vereceğim, bir kanalda mı olmalıyım, hepsini mi kullanmalıyım? Nasıl içerikler paylaşmalıyım? Şikayet eden olursa markamızla ilgili onlara nasıl geri dönüş yapmalıyım? Kişisel markanızla ilgili bunları da baştan masaya yatırıp bu kararları da alması gerekiyor aslında. Kitapta onun da bir tüyosunu verdim.

Bir de markasına hizmet edecek bazı becerilerini geliştirmek isteyebilir. Bunlar sunum yapma olabilir, topluluk önünde konuşma olabilir, sosyal medyayı etkin kullanma ve yönetme olabilir, zaman yönetimi olabilir. Bütün bunlarla ilgili de kendini geliştirmek isteyebilir. Yani kişisel markasını yapmak isteyen insanların bu konularda da eğitimler almasını, kendisini geliştirmesini öneririm.”

  • Süper! Peki o olumsuz anlamda da şunu yapmasınlar diyeceğiniz şeyler var mı mesela? Tamam, çok güzel bir sürü paylaşım yapıyorlar ama şunlar şunlar hiç hoş durmuyor ya da itibar açısından güzel olmuyor gibi var mı öyle dikkatinizi çeken şey?

“Yorum yapanlara cevap vermelerini öneriyorum.”

  • Polemiğe girmesinler ama değil mi?

“Polemiğe girmeden size arkasıyla ilgili diyelim şikayet etti diyelim bir müşteri. ‘Size verdiğimiz bu üzüntü için biz de üzgünüz. Sizi arkadaşlarıma yönlendireceğim. En kısa zamanda size dönüş yapacaklar.’ gibi bir şey yazabilir. Orada biri diyelim yorum yaptı bir konuyla ilgili ya da like atabilir, gördüğünü belirtebilir, teşekkür edebilir. İletişim kurmalarını öneriyorum. Bazen boşlukta kalabiliyor. Bir şey yapmamalarını önermiyorum. O konuda bir de bazı girilmemesi gereken meseleler olabilir. Politika, din, cinsel tercih gibi konulara da özel konular olduğu için kişisel markasını yaratırken çok girmeleri gerektiğini düşünmüyorum açıkçası.”

  • Anladım süper çok teşekkür ediyorum. Hızlıca ve Zekice Marka Yarat kitabımız nisan ayında raflardaki yerini aldı. Girişimciler ve küçük işletmeler için marka yaratma rehberi. Şimdi her yazarımıza tekrar soruyoruz, acaba bundan sonra başka kitap projeleri var mı?

“Evet, kriz iletişimiyle ilgili bir kitap olabilir. Kafamda olan bir şey. Çünkü artık krizlerden kurtulamayacağız dünya olarak. Değişik şeyler oluyor, her gün bambaşka şeylere uyanabiliyoruz. Bu konunun nasıl yönetileceği ile ilgili gene rehber niteliğinde bir kitap olur, bir de bunlardan bağımsız olarak uzun zamandır gençlere de mentorluk yapıyorum. Gençlerin iş hayatına hazırlanma süreciyle ilgili birçok heyecanı, birçok bilinmezi var. Bu konularda da onlara destek olabilecek bir kitap yazmayı planlıyorum açıkçası “

  • Süper çok teşekkür ediyorum. Çok sağ olun, çok keyifli bir sohbet oldu. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? Ben tekrar sormuş olayım.

“Ben, şirket sahiplerinin bütçelerini ve zamanlarını etkin kullanmalarını istiyorum açıkçası. Onun için de ürüne verdikleri önem kadar marka yaratmanın ilk adımlarına da önem vermelerini diliyorum.”

  • Çok teşekkür ediyorum. Çok sağ olun.

“Ben teşekkür ederim.”

Kitabı satın almak için: https://www.humanistkitap.com/hizlica-ve-zekice-marka-yarat-arzu-madenli

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Mission News Theme by Compete Themes.